Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan flaş çıkış: TBMM’nin rolü kanun tekeline sahip olmaktır, fikrin tekeline değil!

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan flaş çıkış: TBMM’nin rolü kanun tekeline sahip olmaktır, fikrin tekeline değil!

31 Mart seçimlerinin ardından Türkiye yeni anayasa hazırlıklarını tartışmaya başladı. TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş siyasi partilerle yeni anayasa için temaslarını sürdürürken, söz konusu görüşmelere ilişkin yaptığı açıklamada “Bu işin tartışma yeri Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Bu süreci kimsenin zehirlemesine müsaade edilmemesi lazım” demişti.

Yeni anayasa konusunda dikkat çeken bir açıklama da Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum’dan geldi.

Sosyal medyada hesabından bir açıklama yapan Uçum’un “Yeni Anayasa kanunu teklif ve kabul yetkisi münhasıran TBMM’ye aittir” vurgusu dikkat çekti. Toplumun tüm kesimlerinin yeni anayasa sürecine katılmasının en doğru yöntem olacağını savunan Uçum “TBMM’nin sistemdeki rolü kanun tekeline sahip olmaktır, fikrin tekeline değil” ifadelerini kullandı.

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Uçum’un açıklamaları şöyle;

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçildikten sonra Meclis (bütçe kanunlarının teklifi hariç) kanun yapma tekeline sahip oldu. Yeni anayasa da elbette bir kanunla yapılacaktır.

Yeni anayasayı kanun olarak yapmak münhasıran TBMM’ye aittir. Hiç kimse, hiç bir merci TBMM’nin yeni anayasa yapma yetkisini tartışamaz, bu yetkiye ortak olamaz.

Sadece Cumhurbaşkanı yeni anayasa kanununu Meclise geri gönderme ve/veya zorunlu yahut ihtiyari olarak referanduma sunma yetkileriyle sürece dahil olur.

“TBMM’NİN ROLÜ KANUN TEKELİNE SAHİP OLMAKTIR, FİKRİN TEKELİNE DEĞİL”

Ancak sistemin böyle olması diğer devlet kuruluşlarının ve toplumun yeni anayasa konusunda görüş açıklamasına, sürece ilişkin düşüncelerini paylaşmasına, tartışmalara katılmasına engel değildir.

TBMM’nin sistemdeki rolü kanun tekeline sahip olmaktır, fikrin tekeline değil.

Fikir sahibi her kurum, kuruluş, sosyal kesim, sivil toplum, demokratik siyasi mecralar tabiki fikirlerini ifade edecektir, her türlü yasama sürecine katkı yapmak isteyecektir ve katkı da yapacaktır. Bu durum vatandaş inisiyatifli demokratik bir toplum olmanın asgari gereğidir.

“SADECE MECLİSLE SINIRLAMAK KABUL EDİLEMEZ”

Yeni anayasa sürecinin fikri boyutunu ve fikri çalışmalarını sadece Meclisle sınırlamak hiç kimsenin kabul edeceği, uygun göreceği bir yaklaşım olamaz.

Tam tersine kurumların, kuruluşların, kurulların, Meclis dışındaki demokratik siyasi aktörlerin, sendikaların, mesleki örgütlerin, sivil toplum temsilcilerinin, sosyal kesimlerin, bireylerin yeni anayasa konusundaki talepleri, görüşleri, değerlendirmeleri, eleştirileri TBMM’nin yeni anayasa kanun yapımına katkı sunar.

Yine Türkiye’de yeni anayasa talebinin 1987 yılına kadar giden bir tarihi var. Bu otuz yedi yıllık sürede oluşan toplumsal ve siyasal birikimin, geliştirilen hukuksal yaklaşımların ve önerilerin hepsi yeni anayasının yapım sürecine bir çok fayda sağlar.

Tüm bunlar yeni anayasa yapım sürecinin demokratik ve toplumsal meşruiyetini çok daha güçlü kılar.

Diğer konu yeni anayasanın kanunlaştırılmasında ve yürürlüğe sokulmasında hangi kuralların geçerli olacağıdır. Yeni anayasanın yapılmasında mevcut anayasanın değişikliğe ilişkin hükümlerine göre hareket etmek TBMM’nin karar vereceği bir husustur ve böyle yapması da hukuksal meşruiyet açısından son derece isabetli olur.

“400 VE DAHA FAZLA OYLA KABUL EDİLİRSE…”

Mevcut anayasada, anayasa değişiklikleri 400 ve daha fazla oyla kabul edilirse zorunlu referandum yoktur, Cumhurbaşkanı ihtiyari referanduma sunabilir.

Ancak yeni anayasa kanununun 400 ve daha fazla oyla kabul edilmesi halinde referanduma sunulmadan yürürlüğe girmesine yönelik görüş çok su götürür ve sorunludur.

Burada dikkat edilmesi gereken şudur: Mevcut anayasanın; “400 veya daha fazla oyla kabulde referanduma sunmadan anayasa değişikliğini yürürlüğe koyma imkanını” yeni anayasa için de uygulayalım demek halkın doğrudan onayı olmadan yeni anayasa yapalım demektir.

Bu bakış açısı yeni anayasa yapımında son kararı halkın vermesine ilişkin meşruiyet ilkesinin ihlalidir. Bu ilke günümüzde demokratik sistemlerde neredeyse mutlak kabul gören bir ilkedir. Yeni anayasa yapımında doğrudan demokratik meşruiyeti sağlamanın biricik yoludur.

Ayrıca bir kanun olarak yeni anayasa ile anayasaya dayanılarak çıkarılan kanun (anayasal yasa) arasında niteliksel fark vardır. Anayasa, devletin kurucu iradesinin ve milletin siyasi birliğinin hukuk sistemi olarak ifadesidir.

Anayasal yasa ise kural ve kurum düzenlemelerdir. Anayasal yasayı her zaman halkoyuna sunmak gerekmese de yeni anayasayı halkın onayına sunmak demokratik meşruiyetin yanı sıra milli egemenlik ilkesinin de bir şartı ve gereğidir.

“MUTLAK SURETLE REFERANDUMA SUNULMALI”

Bu nedenlerle Türkiye, TBMM eliyle yeni anayasasını yaptığında Meclis yeni anayasa kanununu 400 veya daha fazla oyla kabul etse dahi bu kanun mutlak surette referanduma sunulmalı ve halk yüzde elliden fazla bir oyla kanunu onaylarsa yeni anayasa yürürlüğe girmelidir.

Yeni anayasa konusunda halkın asli kurucu irade olarak belirleyici rolünü oynaması ancak referandumla onay vermesiyle olur.”

Exit mobile version